Jacazsek. Glimmer. Ghostly International

Polonyalı müzisyen Michal Jacaszek kabaca son 10 yıldır ambient vurgularla bezenmiş modern kompozisyonlarıyla klasik müziğin çağdaş yansımalarına ışık tutan bir isim. Ağırlıklı olarak dingin ve melankolik bir atmosferin hakim olduğu bu son çalışma özellikle elektronik katmanlarla olan iç içeliğiyle övgüyü hakeder nitelikte. Akustik enstrümanların da minik rollerde üstlendiği bu düzenlemelerde Miasmah ve Type gibi modern kompozisyonlara kataloglarında yerveren etiketlerden yayınlanan çalışmaları hatırlamak mümkün. Tüm sanatsal aktivitelerinin materyal gerçeklerin ardında saklanmış gizli gerçekler olduğuna dair sezigisiyle alakalı olduğunu belirten Jacaszek müzisyen olarak da Tim Hecker’dan etkilendiğini not düşmüş. Glimmer albümü boyunca da sakin bir güzergahta bu saklı gerçeklere göz kırpan Jacaszek...

30. yılında bir 4AD analizi…

Bu yazı Babylon dergide kısaltılmış olarak yayınlanmıştır. 90’ların henüz başı gibiydi; üniversite kampüsünün çayır çimenden nasibini almamış bahçesinde dersler haricinde minik bir arkadaş grubu arasında illaki CDler, plaklar ve kitaplar değiş tokuş etmek için bolca arz-ı endam ettiğimiz zamanlar. Elde avuçta belki belki 150-200 adetten müteşekkil, ama o zaman için çok manidar kaset arşivimizden hassasiyetle seçtiğimiz eskileri kendi aramızda paylaşıp, bir yandan da sağdan soldan topladığımız güzel albümleri hemen kasete çektiğimiz, yeni yeni elden ele dolaştırdığımız CDlere ise daha bir özene bezene yaklaştığımız, hele bir de plak oldu muydu her birini en az yarım saat incelediğimiz zamanlar. .. Müzikal dağarcığımın o ilk...

Ekoplekz. Intrusive Incidentalz Vol 1. Punch Drunk

Nick Edwards’ın solo projesi Ekoplekz’in 2011 yılı sonlarında yayımlanan çalışması elektronik müziğin metruk köşe başlarında, modern dijital üretim süreçlerindense analog döneme göz kırpan bir anlayışla şekillendirilmiş, lo-fi kayıtlardan ve anlık ses doğaçlamalarından oluşan tekinsiz bir çalışma. Throbbing Gristle ve Cabaret Voltaire’i anımsatan bu ses oyunlarında post-punk döneminin işlenmemiş, çiğ ve deforme ses örgülerinin başrolde olduğunu söylemek mümkün. Albüm boyunca oluşturulan karanlık ve kasvetli atmosfer, peşine takılıp gidebileceğiniz melodik yapıların azlığı ve ağır baslar arasında gidip gelen ses dalgaları, ilk dinlemede alışmamış kulaklar için biraz fazla yorucu olabiliyor. Öte yandan Ekoplekz doğaçlamanın ve ses bükülmelerinin ön planda olduğu bu geniş oyun...

Byetone. Symeta. Raster Noton

90’ların sonunda bu yana Berlin’den deneysel ve minimal elektronik müziğin ana rotasına ciddi katkılar yapan Raster Noton etiketinin ( ya da topluluğunun ) kurucularından olan Olaf Bender’in solo projesi Byetone, 2008 yılındaki akıllara kazınan çalışması Death of a Typographer’ın ardından yine etkileyici bir albümle karşımızda. Byetone bir şekilde ana akım tekno müzik tariflerinin tamamen dışında; zaman zaman eğlenceli, enerjisi yüksek, dinamik ve bir anlamda matematiksel denebilecek kuramsal bir müzik üretiyor. Robotik tınıların etrafına serpiştirilen kuvvetli baslar, “glitch” esanslı ve Pan Sonic referanslı sinyaller edepli kıvamda kullanılan gürültü parçacıklarıyla bir araya gelerek uyuşturucu bir etki yaratıyor Byetone’un müziğinde. Marazî bir yanı da...

Haossaa. Haossaa. Peyote

arkaoda’da geçtiğimiz aylarda ikincisi düzenlenen Demonation Festivali’nde ilk defa canlı seyrettiğim Haossaa ekibinin kendi adını taşıyan çalışması, aynı zamanda ilk albümü olma özelliğini taşıyor. Dokuz adet kısa süreli zımba gibi parçadan oluşan albüm hardcore, punk ve bir anlamda noise arasında tavizsiz ve cüretkâr bir şekilde tam tabiriyle cirit atıyor. İlk saniyesinden itibaren 90’larda ülkemize de gelmiş olan Ruins grubunu anımsatan (bir bas ve davuldan oluşan Ruins’de aynı zamanda vokal de vardı, Haossaa’nın bu albümündeyse vokal yok) Haossaa ekibi üç kişiden oluşuyor. Bir an olsun düşmeyen tempoları, özellikle davulun güçlü vuruşlarıyla çıkılan maceraperest yolda gitarların cengâver takipçiliği ve bunların arasına bir...

The Field. Looping State Of Mind. Kompakt

Axel Willner’in yine Kompakt etiketini taşıyan ilk iki albümü sonrası yayımlanan üçüncü stüdyo albümü, en kestirmeden söylersek yılın en iyi elektronik müzik albümlerinden biri. Willner’in ilk çalışmalarına nazaran çok daha yoğun, kişilikli ve bol katmanlı bir kurgu dahilinde işlenen parçaları, dinleyen üzerinde mutlak suretle derin bir etki yaratıyor. Bir yandan arka plana döşenmiş döngülerin yarattığı hipnotik ortamın tetiklediği sakinleştirici ve yatıştırıcı hisler, bir yandan da ana omurgaya eklemlenmiş melodiler ve minik akustik orkestrasyonların şekillendirdiği kuvvetli bir sarmal sizi sıkıca kavrayıveriyor. Klasik tekno ritimlerinin basite kaçma riski yüksek biteviye 4/4 temposunu başarıyla bertaraf eden Willner, ortaya çıkarttığı çok boyutlu müziği yine...

Gary Numan Özel…

Bu yazı ve röportaj Babylon derginin 10. sayısı için hazırlanmıştır. Birçoğumuzun kulaklarında 70’lerin sonunda yayınladığı “Cars” parçasının melodisiyle özdeşleşmiş olan Gary Numan; elektronik müziğin öncü isimlerinden biri olarak 30 yılı aşan müzikal kariyerinde birçok kırılma noktası yaşamış, özellikle 90’lardan sonraki süreçte daha karanlık, sert ve tavizsiz bir tavrın temsilcilerinden olmuş ve hala üretmeye, sorgulamaya ve yaratmaya devam eden ikonik bir figür olarak dimdik karşımızda. Nine Inch Nails’in 2009’daki veda turnesinin bazı ayaklarında grupla birlikte sahne alan, son olarak Battles’ın Gloss Drop albümündeki “My Machines” parçasına sesini veren Numan bugün dahi sadece yarın üzerine odaklanan, her adımda farklı sesler üretmeyi amaçlayan, geçmişteki...

Gurun Gurun. Gurun Gurun. Home Normal

2007 yılının sonbaharında ana kadrosu klavyeci Jara Tarnovski ve gitarist Tomas Knoflicek tarafından oluşturulan Gurun Gurun; daha sonradan müziğin yanısıra dans, tiyatro ve sinema gibi disiplinlerde de aktif çalışmaları bulunan Federsel’in de ekibe katılmasıyla kendi adlarını taşıyan ilk albümlerini 2010 yılı sonlarında yayınlamış olan Çek bir grup. Müziklerini lo-fi elektronikayla düşük yoğunluklu dreampop arasında biryerlerde konumlandırmak mümkün olsa da, grubun ilk albümleri farklı kodlar da içeren zengin bir içeriğe sahip. Albüme ev sahipliği yapan Home Normal etiketi son birkaç yılda Celer, Greg Davis, Chihei Hatakeyama, Bvdub ve Two People In A Room gibi isimlerin albümlerini yayınlayan Londra / Tokyo merkezli...

Dikolson. The Bear Is Sleeping Now. Minority

Dikolson, indie elektronika ikilisi Khoiba’nın üyelerinden biri olan Filip Misek’in ilk solo albümünde kullandığı proje adı. Çek müzisyen bu çalışmasında gitar, bas, klavye, davul ve vurmalılar gibi birçok enstrümanı (ayrıca vokal ve programlamadan da sorumlu) maharetle kullansa da, bununla yetinmeyip arkasına kalabalık bir müzisyen kadrosunun desteğini de alarak, oldukça zengin ve çokkatmanlı bir içerik oluşturmuş. Melodik yapısı kuvvetli parçalar, karmaşık orkestral düzenlemeler, yerinde vokal kullanımları ve özellikle elektronik süslemelerle biçimlenen parçalardaki derinlik ve bütünlük dikkat çekici. Akustik enstrümanların yarattığı organik etkiyle birlikte, Misek’in prodüksiyon zekâsından kıvılcımlar taşıyan parçalar her dinlemede farklı deşifrelere ve lezzet duraklarına olanak tanıyor. Aşırı uçlara dokunmadan...

Soley. We Sink. Morr Music

Seabear ekibinin üyelerinden biri olan Sóley’nin solo albümü tam da içinde bulunduğumuz sonbahar aylarına yakışır şekilde hüzünlü bir atmosferde akıp giden dingin bir çalışma. Yumuşak ve puslu bir vokalin anlatıcılığında vücut bulan parçalarda, her biri âdeta sadece dokunarak çalınan enstrümanlar arasında özellikle piyano bir adım öne çıkıyor. En heyecanlı bünyelerin dahi kalp atışlarını sakinleştirebilecek mahiyet ve içtenlikteki (ve âdeta konuşurcasına yapılan) sıcak vokaller etrafında kendine yer bulan ritmik düzenlemeler benzersiz bir “unplugged” ortamı yaratıyor. Camdan süzülen yağmur damlalarına bakarken yudumlanabilecek bir kahvenin en ideal arka plan müziği olabilecek bu parçalar, ilk dinletide birbirine paralellikler gösterse de, ilerleyen aşamalarda her parçada...