30. yılında bir 4AD analizi…

Bu yazı Babylon dergide kısaltılmış olarak yayınlanmıştır.

90’ların henüz başı gibiydi; üniversite kampüsünün çayır çimenden nasibini almamış bahçesinde dersler haricinde minik bir arkadaş grubu arasında illaki CDler, plaklar ve kitaplar değiş tokuş etmek için bolca arz-ı endam ettiğimiz zamanlar. Elde avuçta belki belki 150-200 adetten müteşekkil, ama o zaman için çok manidar kaset arşivimizden hassasiyetle seçtiğimiz eskileri kendi aramızda paylaşıp, bir yandan da sağdan soldan topladığımız güzel albümleri hemen kasete çektiğimiz, yeni yeni elden ele dolaştırdığımız CDlere ise daha bir özene bezene yaklaştığımız, hele bir de plak oldu muydu her birini en az yarım saat incelediğimiz zamanlar. ..

Müzikal dağarcığımın o ilk zamanlarındaki oluşum sürecinin en önemli kırılma noktalarından biri Beyoğlu’nun ünlü Narmanlı Hanı’nda sevgili Deniz Pınar’ın işlettiği yerdi. İlk başlarda ürkek adımlarla adeta tavaf ettiğimiz bu mekan; bir yandan bir yerlerden aklımıza girivermiş bazı isimlerin albümleri var mı diye ilk sorgulamayı yaptığımız bir kontrol noktası, bir yandan da çalan müziğin her daim ön planda olduğu ve minik konuşmaların dahi fısıltıyla yapıldığı kutsal bir kurtarılmış alan oluvermişti. Birkaç metrekarelik dükkanın tavana kadar uzayan ikinci el kitapların da etkisiyle yarattığı ambiyans, bir nevi ruhsal bir arınma bile sağlıyordu bizler için.

Aynı zaman dilimine denk düşecek şekilde daha geniş açıdan bakıldığında ise özel radyoların birbiri ardına açıldığı, minik kağıtlara hangi gün kim nerede çalıyor diye bolca not düştüğümüz dönemler. Bir taraftan bağımsız müzikler her yandan filizleniyor; bir yandan Mete Avunduk, Necati Tüfenk, Seren Alpsan, Barbaros Devecioğlu, Deniz Pınar gibi isimlerin radyo programlarını arşiv amaçlı kayıt altına alıyorduk.

Bunca girizgahın yazının asıl konusu 4AD ile kesişim kümesi nedir derseniz; buyrunuz : İşte o radyo programlarından birinde geceyarıları adını ilk defa duyduğumuz ve genellikle dönemin klişe ifadesi ile “postmodern” müzikler olarak tanımlanan grup isimleri not ediyorduk Narmanlı’ya yolumuzu düşürmeden önce. Aslında ilk kıvılcımı vokalde adeta bizlere sesiyle başka bir dünyadan seslenen Elisabeth Fraser ve gitarda her daim en derinlikli tınıları çıkarmayı ustalıkla beceren Robin Guthrie’nin başını çektiği ( aslında üçüncü eleman bas gitarist Simon Raymonde’u da anmak gerekli ) İskoçya çıkışlı Cocteau Twins olmuştu. Heman akabinde takibimize takılan isim, benzer bir formasyona sahip Lisa Gerard ve Brendan Perry’den oluşan ve tüm albümlerini 4AD etiketiyle çıkaran Dead Can Dance olacaktı. Gotik Rock dendiğinde ilk anda aklımıza gelen ve tarzın en belirleyici ve ilerici gruplarından olan, vokalisti Peter Murphy’nin uzun yıllardır Türkiye’de yaşadığı ( hani 2011 haziranındaki Interpol konserinde ön grup olarak çalan Mor ve Ötesi’ne bir parçada eşlik eden Peter Murphy’den bahsediyoruz ) Bauhaus olacaktı. Özellikle bu üç grup ekseninde yapılan araştırmalar hafiften ajandamıza 4AD farkındalığını da ekleyivermişti. Acaba buradan albüm çıkaran diğer gruplar kimlerdi ( o dönemler internet de yoktu tabii, unutmadan ekleyelim ) ? Bundan sonrası adeta çorap söküğü gibi gelecek oldukça uzunca bir listeydi. Kısa bir zaman içinde 4AD etiketi taşıyan her ürün biz duymuş olalım olmayalım mutlaka edinilmesi, dinlenilmesi gereken bir çalışma olarak algılanacaktı kendi dünyalarımızda; hatta duymamış olmak biliyorduk ki bizim kendi eksikliğimizdi. Peki başka kimler vardı bu listede ? The Birthday Party, Dif Juz, The Wolfgang Press, This Mortal Coil, Xmal Deutschland, Pixies, Throwing Muses, Lush, Modern English, Colourbox, The Breeders, Red House Painters, His Name Is Alive…Listeyi ziyadesiyle uzatmak da mümkün elbette.

İngiltere menşeili 4AD bugün geride bıraktığı 30 yılı biraz aşkın süreçte bağımsız müziğin en belirleyici referans noktalarından biri olmayı ziyadesiyle başardı. Aslında 1980’de etiket ilk kurulduğunda amaç bir deneme alanı yaratmaktı. Bazı albümler önce buradan çıkacak, başarılı olurlarsa ana çatı olan Beggars Banquet etiketine terfi edeceklerdi. Oysa geride kalan zaman 4AD’nin kendi ayakları üzerinde rahatlıkla durabildiği, hatta zaman içinde aslında çatı altındaki diğer etiketlerle yanyana getirildiğinde birkaç adım öne çıktığını gösterecekti. Hatta 4AD isminin nereden geldiğine ilişkin minik hikayelerden birisi de bu sıçrama tahtası mantığından şekillendirilmiş durumda; “Bir gün gelecek ve gruplar başarılı olursa diğer etikete sıçrayacaklar”. Bir gün… For A Day… 4 A Day… 4AD. Etiket ilk kurulduğunda Axis ismini almış olsa da, daha sonradan bu ismin kullanım hakkı başka bir firmada olduğu için değişiklik zorunlu hale gelecektir. Yukarıdakine ek senaryolardan biri Orwell’in 1984 romanından esinlenerek 1980 yılında kurulan bu etiket için aradaki 4 yılı düşünerek ve ingilizcedeki FORWARD ( ileri ) kelimesinden yararlanarak 4AD kombinasyonunun oluşturulduğu yönünde.

4AD’nin kuruluşu denince ilk anılması gereken isim elbetteki Ivo Watts-Russell. Yada sıklıkla ifade edildiği şekliyle “Ivo”.  1954 İngiltere doğumlu Ivo sadece 4AD’nin kurucusu ( ilk aşamada Peter Kent ismini de kuruculardan biri olarak zikredelim, hak geçmesin ) olarak değil, etiketin müzikal çizgisinin belirleyicisi olmak ve  bugün bile 4AD dendiğinde ilk akla gelen isimlerden olan This Mortal Coil gibi proje gruplarını oluşturmak, söz yazmak ve hatta zaman zaman keyboard çalarak müzisyen kimliğine de işin içine katmak gibi özellikleri de var.

Aslında hikayenin başlangıçı Beggars Banquet firmasının sahibinin 2.000 pound gibi cüzi bir parayı firmaya gelen demolardan beğendikleri birkaç tanesini yayınlaması için Ivo ve Kent’e vermesiyle başlıyor. “İlk gelenlerden biri “Bela Lugosi’s Dead” çalışmasını halihazırda yayınlamış olan Bauhaus’un bir sonraki çalışması olan “Dark Entries” oluyor ve hemen ardından da “In The Flat Field” albümleri yayınlanıyor. Bu çalışmalar indie camiasında bolca pozitif yorumu da beraberinde getiriyor. Takip eden birkaç yıl içinde Cocteau Twins ve Dead Can Dance’le anlaşılması ise 4AD’nin yeni ses ve yetenekleri filtrelemekte ne denli başarılı olduklarının somut bir göstergesi aslında. Nihayetinde 1982’de Nick Cave’in eski grubu The Birhday Party’nin her daim arşivlik çalışması “Junkyard”, daha sonraki albümlerinde benzer bir kalite çıtasına erişemeseler de gotik rockın tartışmasız en iyi albümlerinden biri olarak anabileceğimiz Xmal Deutschland ve “Fetisch”, daha sonradan etiketin gediklilerinden olacak olan ve daha pop öğeleriyle ön plana çıkan The Wolfgang Press’in alk albümü olan “The Burden of Mules”, 1984 çıkışlı Dead Can Dance’in kendi adlarını taşıyan ilk albümü “Dead Can Dance” ve öncesinde çıkan birkaç 7 inçlik çalışmanın ardından ilk full albümünü yayınlayan This Mortal Coil’in “It’ll End in Tears” isimli çalışmalarıyla artık 4AD tarzı iyiden iyiye şekillenmeye başlayacaktır.

80’lerin ikinci yarısı ise, önce İngiltere menşeili etikete imza atan ilk Amerikalı grup olan Kristin Hersh’in grubu Throwing Muses ve hemen ardından daha sonradan etiketin en başarılı ve çok satan isimlerinden biri olan Boston çıkışlı Pixies’in debut albümleri “Come On Pilgrim” ve iki yıl sonra yine Pixies’in tüm zamanların en iyi indie / alternatif rock albümleri arasında kendine sağlam bir yer edinen “Doolittle” çalışmalarıyla İngiltere çıkışlı etiketin Amerika kıtasına da uzanmaya başladığı dönem olacaktır. Burada ara bir başlık açıp özellikle ilk dönem albümlerinde ağırlıklı olmak üzere 4AD’nin belirleyici müzikal kimliğinin, aynı zamanda çok kuvvetli görsel albüm kapağı tasarım çalışmalarıyla desteklendiğini de belirtelim. 80’lerin sonunda kadar olan dönemde çıkan birçok albümde aynı zamanda 4AD logosunun da yaratıcısı olan Vaughan Oliver’in imzası vardır. Etiketten çıkan albüm kapaklarının görsel seremonisi için şu linke gözatmanızı rica ederiz: http://www.fedge.net/~desiderata/4ad20.html

4AD’nin 90’lardaki yolculuğunun ana istasyonlarına bakacak olursak ilk gözümüze çarpan çalışma ilk albümlerini 1989’da 4AD etiketiyle yayınlayan shoegaze akımının önemli isimlerinden olan Lush’ın en başarılı çalışması diyebileceğimiz 92 çıkışlı “Spooky” albümünü sayabiliriz. His Name Is Alive’ın 1990 çıkışlı nefis kapağıyla da ayrı bir dikkatimizi çeken “Livonia” albümü, Cocteau Twins’in en başarılı çalışmalarından biri olan “Heaven or Las Vegas”, Pixies’in “Trompe Le Monde” albümü, Dead Can Dance’in 90’lardaki tüm çalışmaları ( Aion, Into The Labyrinth, Toward The Within, Spiritchaser ), The Pixies basçısı Kim Deal’in grubu The Breeders’ın en büyük hitleri Cannonball’u da içeren “Last Splash” albümü, The Wolfgang Press’in nefes kesen albümü “Funky Little Demons”, 4AD camiasından gelen Kristin Hersh (Throwing Muses ) ve Frank Black ( Pixies ) solo albümlerinin yanısıra Lisa Germano ve Heidi Berry çalışmalarını ve Slowdive ekibinin uzantısı olan Mojave 3’ün çalışmalarını ilk anda anmak mümkün.

2000’li yılları ise 4AD açısından biraz daha farklı bir perspektifte değerlendirmek gerekiyor aslında. Etiketin geride bıraktığı 20 yıllık birikim, indie plak şirketleri geldiği saygın nokta ve İngiltere menşeili etiketin Amerika başta olmak üzere daha geniş coğrafyalara yayılması; özellikle alternatif / indie rock sahnesindeki birçok ismi de 4AD etiketiyle buluşturdu. Bugünden geriye kabaca son 10 yıllık 4AD diskografyasına baktığımızda öne çıkan isimleri de şöyle özetlemek mümkün : Zomby, Deerhunter, Iron And Wine, The Big Pink, Bon Iver, Tune-Yards, Broken Records, The National, Twin Shadow, Blonde Redhead, Ariel Pink’s Haunted Graffiti, Efterklang, Department of Eagles, Joker, Gang Gang Dance ve Atlas Sound…

Elbette ki 4AD’nin 30 yıllık maceraperest yolculuğunu tüm detayıyla aktarmamız pek mümkün değil. Altını çizmeye çalıştığımız satırlar kilometre taşları sadece. Ancak yazının kapanışını birkaç noktayı ekstra vurgulayarak yapmak elzem gibi.

Birincisi yazının bu noktaya varıncaya dek içinde çok ama çok az müzik türü tanımı kullanmış olmamız. Bir plak şirketini anlatmaya çalışırken aslında ilk notu düşülmesi gereken noktayı atladığımızı pek düşünmeyin. Elbette 30 yıllık diskografyi birkaç türe sığdırmak oldukça problemli ve meşakatli bir iş. Ama yine de elimizden geldiğince kategoriler belirtmeye çalışalım.

4AD’nin ilk dönem kataloğunda daha ziyade post-punk esintili ethereal pop, dream pop ( özellikle Cocteau Twins ve Dead Can Dance ), gothic rock ( Bauhaus ve Xmal Deutschland ) ve alternatif / indie rock türlerinin ( özellikle shoegaze ve Lush, Pale Saints, His Name Is Alive, Ultra Vivid Scene gibi gruplar ) ön plana çıktığını görüyoruz. İkinci bir ana başlıkta da söz yazarı – şair ekolünden belki bahsetmek mümkün. Daha doğrusu kendi adıyla albüm yayınlayan isimler ve grupları dışında solo albüm de çıkaran isimler; Kristin Hersh, Heidi Berry, Lisa Germano, Frank Black, Kim Deal ( The Breeders olarak ) gibi. Özellikle 2000’li yıllarda 4AD etiketine dahil olan ve daha güncel bir tınıya sahip ekipleri de ayrı bir grup yapmak mümkün gibi; The National, Twin Shadow, Deerhunter, The Big Pink gibi.

4AD referansıyla altını çizebileceğimiz, ama daha başka birçok etiket için de geçerliliğini koruyan bir diğer önemli nokta ise “4AD” logosunun elinize aldığınız bir CD üzerine basılmış olmasının yarattığı güven ve gönül rahatlığıdır. Pazarlamacı diliyle söylersek burada oldukça kuvvetli bir marka değeri vardır ve düşünün ki müzik gibi kişisel zevklerin tartışılmayacağı bir coğrafyada sırf o etiketin gücüyle bilmediğiniz ara yollara sapma cesaretini rahatlıkla gösterebilirsiniz. Geçmişte çıkardığı kitaplarla beğeninizi kazanmış bir yayınevinden belki o ana dek adını duymadığınız bir yazarın kitabı çıktığında onu da gönül rahatlığıyla alabilmenizdeki gibi. Ve inanın özellikle müzikte bu denli az yanıltan bir referans noktasını kerteriz almak yeni keşiflere çıkarken müzikal dimağınızı emanet edebileceğiniz en güvenli koydur.

Bugün 4AD birçok müziksever tarafından bilinen, yakinen takip edilen ve mercek altına alınan önemli bağımsız plak şirketlerinden biri. Günümüzün gelişen iletişim olanakları nedeniyle zamanında not kağıtlarına sıkıştırmaya çalıştığımız birçok değere bugünlerde daha zahmetsizce ulaşabiliyoruz. Belki de o yüzden güncel takip etmenin yanına en azından 4AD gibi tüm geçmişiyle de ihtişamlı bir diskografyaya sahip etiketlerin, geçmiş dönem çalışmalarına da müzikseverlerin mutlak suretle kulak kabartma gerektiği inancındayız. Eminiz ki pişman olmayacaksınız…

4AD’den 20 albümlük bir öneri listesi

Bauhaus / In The Flat Field / 1980
The The / Burning Blue Soul / 1981
The Birthday Party / Junkyard / 1982
Xmal Deutschland / Fetisch / 1983
Dead Can Dance / Dead Can Dance / 1984
This Mortal Coil / It’ll End In Tears / 1994
Dif Juz / Extractions / 1985
Cocteau Twins / Victorialand / 1986
Pixies / Surfer Rosa / 1988
His Name Is Alive / Livonia / 1990
Lush / Spooky / 1992
The Wolfgang Press / Funky Little Demons / 1994
Gus Gus / Polydistortion / 1997
Piano Magic / Writers Without Homes / 2002
The Mountain Goats / Tallahassee / 2003
Blonde Redhead / Misery Is A Butterfly / 2004
TV On The Radio / Dear Science / 2008
The Big Pink / A Brief History of Love / 2009
The National / High Violet / 2010
Zomby / Dedication / 2011

Bu gönderiyi paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir