Kihnoua. Unauthorized Caprices. Nottwo. 2010
Bu değerlendirme Cazkolik web sitesi için yazılmıştır.
AKsi-isTİKAMET satırları için yapılan dinleme pratikleri sıklıkla keşfedilmemiş bakir tınıların rehberliğinde gizemli yolculuklara çıkarıyor bizleri. Böylesi maceraperest bir kapı aralamanın ardından karşılaşıverdiğimiz Kihnoua’nun “Unauthorized Caprices” albümü de alışageldik rutinlerin uzaklarında, basmakalıp anlayışların ötesinde, tekinsiz köşeleri aydınlığa çıkarmak gibi cesaretli ve detaycı bir arayışa giren; dolayısıyla da bu satırlarda bahsi konusunda içimizi ziyadesiyle kıpır kıpır ettiren bir albüm olmayı başaran bir çalışma.
Her zaman olduğu gibi aperatif tadında ilk bakacağımız yer albümün yayımlandığı etiket: yani “Not Two” (www.nottwo.com). Müzik her ne kadar özünde dinleme edimi üzerinden hayatlarımıza giriyor olsa da, sadece “çalma/dinleme” pratiğinin bir adım ötesine geçerek merkezde olanın daha geniş kadraj bir fotoğrafını çekebilmek için bunu zaruri bir bakış açısı olarak değerlendiriyoruz. Not Two etiketi Polonya menşeili bir etiket ve en özetinde caz albümleri yayımlıyor. Ama bu geniş yelpazede kendisini konumlandırdığı yerde doğaçlama ve özgür cazın başını çektiği daha deneysel işler var. Bugüne değin 120’nin üzerinden albüme ev sahipliği yapan etiketin kataloğu gerçekten kayda değer isimleri barındırıyor. Ken Vandermark, Joe McPhee, Peter Brötzmann, Mats Gustafsson, Franz Hautzinger, Henry Grimes, Fred Frith, Anthony Braxton gibi isimler solo yada farklı proje gruplarının birer üyesi olarak Not Two ile yolu bir şekilde kesişmiş isimlerden sadece birkaçı.
Kihnoua da aslında bir proje grubu; 1949 doğumlu Amerikalı tenor ve soprano saksafoncu Larry Ochs’un liderliğinde bir araya gelen grupta davul ve elektroniklerde Scott Amendola ve vokallerde Dohee Lee yeralıyor. Tüm parçalarda karşımıza çıkan bu üç isme ek olarak, gitarda Fred Frith, trompet ve elektroniklerde Liz Allbee ve çelloda Joan Jeanrenaud (eski bir Kronos üyesi) albüme bazı parçalarda katkıda bulunan diğer isimler.
Larry Ochs 30 civarı albümde ismi geçen yaşı 60’lara dayanmış değerli bir müzisyen. 1977 yılından bu yana aktif olarak devam eden Rova Saxophone Quartet müzisyenin diskografisindeki en ağırlıklı başlıklardan biri olmayı sürdürüyor. Uzun kariyeri boyunca Wadada Leo Smith, Anthony Braxton, Terry Riley, Alvin Curran, Butch Morris, Henry Kaiser, Steve Lacy, John Zorn ve Andrew Cyrille gibi sayısız efsane isimle beraber çalışan Larry Ochs’un Kihnoua projesinin ana omurgasını; batının klasik doğaçlama yapısını ve işitsel kimliğini yeni bir yolla iredelemek, bunu yaparken de Asya ve Afrika tandanslı folklorik öğeleri yepyeni bir süzgeçten geçirerek ilerici bir müzikal kimya oluşturma gayreti / süreci oluşturuyor.
Albüme bu ufuk açıcı zenginliği katan unsurların başında vokallerde yeralan Koreli müzisyen Dohee Lee geliyor. Lee, Kore geleneksel müziğinde önemli bir yer teşkil eden iki farklı gelenekten besleniyor: pansori ve sinawi. Geçmişi 19. yy’a dek uzanan pansori’de “pan” performans mekanını, “sori” ise sesi ifade ediyor. Genellikle iki kişiden oluşan performans ekibinde bir kişi perküsyon çalarken diğer kişi de vokal yapıyor. Sıklıkla elinde bir mendil yada yelpaze tutan şarkıcı, bugün klasik anlamda bildiğimiz 4-5 dakikalık performasnların çok ötesinde, folklorik bir hikaye anlatıcı konumunda bazen saatlerce süren bir performans gerçekleştiriyor. Vokalse başlıca üç ana unsuru bir araya getiriyor; şarkı söyleme, vücut hareketleri ve anlatı. Sinawi de yine geleneksel Kore müziğinin doğaçlamaya ve grup performansına dayalı öğelerinden biri. Bu kısa açıklamalar eşliğinde albüm dinlendiğinde Dohee Lee’nin zaman zaman Diamanda Galas’ı anımsatan eşsiz vokalinin aslında basit bir “şarkı söyleme”nin çok ötesinde, sesin sadece bir bileşeni olduğu çok daha geniş bir alana yayılan bir performans olduğunu görmek mümkün.
Scott Amendola ise davulların yanısıra albümün farklı içeriğine ciddi katkı yapan elektroniklerden de sorumlu grup üyesi. Bill Frisell, Charlie Hunter, John Zorn, Wadada Leo Smith, Wayne Horvitz gibi isimlerle birlikte çalışan Amendola’nın ayrıca 90’ların egzantrik grubu Primus ve ünlü Alman şarkıcı Nina Hagen’la da birliktelikleri var.
Proje grubunun adı olarak seçilen “Kihnoua” aslında eski Yunan’da “fark” anlamına gelen bir kelime. Bahsettiğimiz farkın müzikal kimliğe net bir şekilde yansıdığını rahatlıkla görebiliyoruz tüm albüm boyunca. Açılışı 14 dakikalık uzun süresiyle “Salt” yapıyor. İlk saniyelerdeki saksafonun ardında Lee’nin kesik, genizden gelen, yakıcı, karanlık vokaliyle farklı bir ortama girmek üzere yola çıkma hazırlığında olduğumuzu anlıyoruz. Akabinde saksafonun aksak ritimleri üzerine davulun sıkı takibi ve Lee’nin araya serpiştirdiği vokaller var. Davulun sessiz kaldığı yerlerde elektroniklerle Lee’nin atışmaları gerçekten soluk kesici. Hangisinin daha derinden ve daha etkili olduğunu kestirmek bir hayli güç. Neticede elektronikler de insan yapımı diyerek burada oyumu Lee’nin vokalinden yana kullanıyorum. Gerçekten eşsiz bir nitelikte…Parçanın ortalarına yaklaşırken tempo, heyecan ve gerilim artıyor. Davulun koşarcasına çaldığı ritim girdapları içinde elektroniklerden gelen sesler, saksafonun minik pasajları ve en çok da adeta birkaç adım öne fırlayan Lee’nin sesi var. Bu parçanın son zamanlarda en etkilenerek dinlediğim, sıradışı bir yapıt olduğunu da belirterekten bir sonraki parçaya geçiyoruz.
“Nothing Stopped But A Future” 19 dakikayı aşan süresiyle albümdeki en uzun parça. “Salt”ın bıraktığı yerden sözü devralan parça adeta final gibi bir açılışa sahip. Tüm enstrümanlar üst bir perdeden adeta son sözlerini haykırırıcasına uzatılarak çalınırken, kulaklarda ciddi bir tedirginlik ve gerginlik hissi yaratmayı başarıyorlar. Birkaç dakika süren bu hafiften asab bozucu giriş sonrası parça daha dingin bir tempoya kavuşuyor. Özellikle Lary Ochs’un farklı bir stil yaratmayı başardığı saksafonu burada biraz kulak kabartmayı hakediyor. Kısaca tariflemek gerekirse çok fazla akıcı olmayan ama yol göstericiliği tartışmasız bir stil bu. Parçanın ortalarına yaklaşırken paslaşmaların yerini davulun tek başına sürüklediği bir akın alıyor. Sonrasında çello kendine belirgin bir rol kapıyor ve davulla restleşmelerin ön planda olduğu birkaç dakika ilk başlarda Lee’nin vokalinin yarattığı yorgunluğu bir nebze olsun dengeliyor. Tüm bu süreçte ritmik / melodik yapıların dışında, anlık sezgilerle çizilen kurgular parçaların alt yapısını oluşturuyor. “Nothing Stopped But A Future”ın ikinci yarısıysa daha farklı bir kimlikle devam ediyor. Burada yine Lee’nin büyüleyici performansının altını çizmek gerekiyor. Bu bölümde vokaldeki renkliliği, derinliği ve Lee’nin parçaya kattığı zenginliğe tanıklık ediyoruz.
Albümün görece kısa parçalarından olan “DeeHyak” sakin bir atmosfere sahip. Ochs’un kesik ve amansız üflemelerinin arasına katılan Lee’nin karanlık vokalleri Diamanda Galas’ın “Litanies Of Satan” albümünü anımsatıyor. Parçanın genelinde adeta Lee’nin fısıltılı çığlıklarıyla Ochs’un saksafonu dans ediyor.
“Weightless” standart caz formatına referansları daha kuvvetlice olan bir parça. Uzunca bir süre davulun tiz dokunuşlarıyla vokaller arasındaki geçişlerle giden parça ortalarına doğru daha dinamik, sabırsız ve uçarı bir hal alıyor. Saksafonun eşlik etmesiyle birlikte de daha akışkan bir hale geliyor.
Kapanış ise “Less Than A Wind” ile yapılıyor. Çellonun depresif, koyu ve keyifli melodileri ile birlikte bir an için Lee’nin apokaliptik vokalinden sıyrılarak uzaktaki naif bir evrene adım atıyoruz. Arka planda hafiften işleyen elektronikler parçanın organik vurgusunu bir nebze azaltsa da keyif verici. Parçanın sonlarına doğru saksafonun da minik katkısıyla bu benzersiz yolculuğun sonuna geliyorsunuz.
“Unauthorized Caprices” gerçekten bir ormanda aniden dönüverdiğiniz sapa yollardan birinde karşınıza çıkan bambaşka bir bitki örtüsü gibi binbir çeşit renkle bezenmiş, akıl çelen, klişe ifadeyle ezber bozan bir çalışma. Doğaçlama cazın içine yedirilmiş elektroniklerin yanı sıra albümü bu denli farklı kılan vokal kullanımlarıyla birlikte, sıradışı bir müzikal yolculuğun rehberi oluyor “Unauthorized Caprices”. Bazen yorucu girdapların arasında umarsızca ilerleyen, bazen yıkıcı bir anlayışla algılarımızı yerle bir eden ama en çok da kulaklarımızın ayarlarını yeniden kurma ihtiyacı bırakacak denli kategori dışı bileşimiyle bizi içine çeken muhteşem bir albüm.
Bir yanıt yazın