Ab Baars-Meinrad Kneer. Windfall. Evil Rabbit Records
Bu yazı Cazkolik web sitesi için hazırlanmıştır.
Uzunca sayılabilecek bir aranın ardından bizi her dinleyişte heyecanlandıran nitelikli bir “free jazz” albümüyle tekrar karşınızdayız. 2006 yılında piyanist Albert Van Veenendaal ve kontrabas sanatçısı Meinrad Kneer tarafından kurulan Evil Rabbit Records etiketiyle geçtiğimiz aylarda yayımlanan bu çalışma, etiketin kurucusu Kneer’in tenor saksafon üstadı Ab Baars ile gerçekleştirdiği etkileyici bir düet: Windfall.
Evil Rabbit bağımsız bir plak şirketi olarak, güncel ve modern seslerin yanında doğaçlama müziğe odaklanmayı şiar edinmiş, bu güzergahtaki yapımlara ve müzisyenlere ev sahipliği şeklinde özetlenebilecek bir misyona sahip. Ana eksende Avrupa cazının yeraldığı bu güzergah elbetteki farklı ve otantik yaklaşımlara da her daim göz kırpıyor.
Benzer yaklaşımı sergileyen birçok bağımsız plak şirketi gibi Evil Rabbit Records da öncelikli olarak paralel mentaliteye sahip sanatçıların nitelikli üretimlerine kucak açarak bir nevi kendi özel çevresini yaratıyor ve bu eksen üzerinden de sanatçılara, müzisyenlere ve farklı projelere seslerini duyurabilecek bir platform imkanı sağlıyor. Samimiyet, “iyi” müziğe olan hassas yaklaşımlar ve paylaşımcılık; aslında sınırları konmamış bu platformun yazılmamış mini anayasasının kılcal damarlarını oluşturuyor. Bu yaklaşımın yansımalarını firmanın görsel konseptinde ve CD tasarımlarında da yakalamak mümkün. Daha detaycı bir kişisel gözlem için Evil Rabbit’in web sitesini ziyaret etmenizi naçizane salık veririz: http://www.evilrabbitrecords.eu
Windfall albümünde Hollandalı müzisyen Ab Baars tenor saksafon, klarnet ve bir tür Japon flütü olan shakuhachi’de http://en.wikipedia.org/wiki/Shakuhachi karşımıza çıkıyor. Müzisyen aynı zamanda geçtiğimiz aylarda 20. yaşını kutlayan Akbank Caz Festivali kapsamında İstanbul’a gelen ICP Orchestra’nın da bir üyesi olarak Babylon’da sahne almıştı. Çeyrek yüzyıllık geniş bir zaman dilimine yayılan müzisyenlik geçmişi oldukça parıltılı olan ve Amerikalı saksafoncu Roscoe Mitchell’den etkilenen (ve bir dönem de kendisiyle birlikte çalışan) Ab Baars’ın solo ve ortak projelerine hızlı bir göz atış bile müzisyenin kimliğine ilişkin sağlam ipuçları görmemizi sağlıyor. Bu uzunca listede Han Bennink, Anthony Braxton, John Carter, The Ex, Sunny Murray, Sonic Youth, Steve Lacy, Cecil Taylor ve Ken Vandermark gibi çok önemli isimler var.
1970 doğumlu genç bir kontrbasçı (kabul 40 yaş o kadar da genç değil ama ucu bize de dokunuyor o yüzden bu değerlendirme!) olan Meinrad Kneer modern cazla doğaçlamanın sınırlarında gezinen, yaratıcı kimliği ön planda olan ehil bir müzisyen. Almanya doğumlu olmasına rağmen eğitimini Hollanda’da sürdüren Kneer, özellikle 1998-2005 yılları arasında aktif bir üyesi olduğu ve Tobias Klein ile oluşturdukları Dalgoo projesiyle de biliniyor.
Windfall’a gelince, 11 parçadan oluşan albüm yol boyunca çizgileri belirlenmiş bir kulvar dahilinde fazla uçlara dokunmadan ama doğaçlamın getirdiği değişkenlik ve dinamizmi tedbirlice ve tasarruflu bir şekilde kullanarak yol alıyor. Her parçada minik öykücüklerden beslenen bir gidişatı ve kendi hikayesi lezzetini yakalamak mümkün. Genel bir bakış açısıyla aynı mahir ellerden çıktığı belli ancak her biri minik farklılıklar taşıyan sanat objeleri gibi bir benzetme dahi yapmak mümkün. Enstrümanlar kadar iki müzisyen arasındaki dengenin de tüm parçalara yansıdığını belirtmeden geçmeyelim.
Albümün açılışını yapan The Staircase Incident saksafonun liderliğinde üst perdeden koyu kontrbas dokunuşlarıyla şekilleniyor. Saksafonun daha meraklı ve sorgulayan haline Kneer sakin, ağırbaşlı cevaplar veriyor adeta. İlerleyen dakikalarda biraz daha alevlenen bu sürtüşme Baars’ın çizdiği eksen üzerinde bizi içine çekmeyi başarıyor. Albert Ayler’i anımsatan saksafon kendinden emin bir şekilde parçayı sonlarken sırayı Ant Logics alıyor.
Bu parçada kontrbas daha sabırsız, saksafonsa daha aceleci bir şekilde adeta birbirlerini kovalıyorlar. Kısa üflemeler, kontrbas üzerinde hızlıca gezinen notalar parçaya farklı bir dinamizm getiriyor. Saksafonun “iç gıcıklayıcı” haykırışları arasında kontrbas da söz sahibi olmak istercesine bir hareketlenmenin içine girince doğaçlama vurgusu da bir nebze kuvvetleniyor bu parçada.
Albüme adını veren Windfall parçasının en dikkat çekici yanı bir tür Japon flütü olduğunu belirttiğimiz shakuhachi’nin ilk defa kulaklarımıza arz-ı endam edişi oluyor. Parçanın geri kalan kısmının başrolü ise bu enstrümana sakin sessiz bir arka plan hazırlamak olarak beliriyor. Ardından gelen Wood Wind albümün en keyifli parçalarından biri. Yüksek temposu, Kneer’in varyasyonları ve Baars’ın saksafonun destekleyici cümleleri arasında harmanlanan parça, albümün farklı dilinin kendi sınırlarını zorladığı (dinleyiciye kendini ispata çalışır denli) istekli ve arzulu bir atmosfere sahip.
Long Way Home ve yine shakuhachi’nin devreye girdiği Bird Talk klasik caz tınılarının uzağında bir arayışa ev sahipliği yapıyorlar. Long Way Home, Philip Glass esintileri taşıyan havasıyla farklı bir kimliğe bürünürken, Bird Talk’ta nefesliler bir adım öne çıkarak parçanın ana omurgasına yerleşiyorlar.
Insinuated Instability durağan bir arka plan dahiline ilerlerken, The Pledge minimalist bir yaklaşımla uzayıp giden saksafon tınıları arasında Michael Nyman’ı anımsatan bir klasik müzik parçası havasını taşıyor. Albümün sonlarına mevzilenmiş üç parça olan Eastern Rudiment, Into Philosophy ve kapanış parçası olan Target Practise arasında ise Into Philosophy “delişmen” havasıyla bir adım daha öne çıkıyor.
Windfall genel bir değerlendirmede alkışı hakeder nitelikte bir kontrbas / saksafon düeti olarak yoğrulmuş bir albüm. Doğaçlamanın önemli dinamiklerinden biri olan çokça beraber çalmış olmak, ya da başka bir ifadeyle birbirinin halinden / dilinden anlıyor olmak bu ortak çalışmada hissedilir derecede bir fark yaratmış durumda. Gerektiğinde sakin sularda gezinen albüm, yeri geldiğinde dalgalanıp keyifli bir temponun sürekliliğinde içimizi kaynatan bir dinamizmi de başarıyla yansıtıyor.
Keyifli bir diyalog olarak da tanımlanabilecek olan albüm, bazen kendi sözünün altını kuvvetlice çizip öne çıkıveren, bazense birbirinden destek alarak daha okkalı bir tondan çığlıklar atan parçaların eşliğinde kendi halinde bir köşeye bırakılabilecek vasatlığın ötesinde bir hazineyi barındırıyor aslında içinde.
Bir yanıt yazın