Mika Vainio / Lucio Capece. Trahnie. Editions Mego. 2009

Finlandiya’nın medar-ı iftiharı Pan Sonic yarısı Mika Vainio ile Arjantin orjinli avantgarde soprano saksafoncu Lucio Capece’nin ortak çalışmaları aslında müzikal ve coğrafi yelpazenin birbirine olabildiğince uzak dilimlerinde yeralan bu iki ismin ( birlikte altına imza attıkları ilk çalışmaları ); kaotik, sert mizaçlı ve tavizsiz atışmalarının işitsel bir izleği niteliğinde. Doğaçlamanın, sonik deneylerin, değişken frekansların, gürültünün, zaman zaman sakin ama yeri geldiğinde boyundan posundan çekinmeden ortalığı toz duman eden ses kırıntılarının birbirine sarmalandığı albüm bir saate yaklaşan süresi boyunca detaycı bir kulak verişi fazlasıyla hakediyor. Albümdeki Mego etiketi ise adeta yıldızlı pekiyi olan karnemize öğretmenimizin düştüğü motive edici kanaat notu gibi...

Elegi. Varde. Miasmah. 2009

Elektronik müziğin önemli kesişim kümelerinden birinin klasik müzik olduğunu belirtmişken, son dönemde bu tarz işler arasından sıyrılarak dikkatimi celbeden bir albümü de mercek altına yatırmak istedim. Norveçli müzisyen Tommy Jansen’in Elegi takma adıyla 2007 yılında yine aynı etiketten ( Miasmah ) yayımladığı “Sistereis” sonrası bir üçleme olması muhtemel serinin ikinci albümü olan “Varde”den bahsediyorum. Aslında “Varde” dip toplamda klasik müziğin elektronik altyapı ve kurgu üzerinde karakterini daha baskın ortaya koyan bir kompozisyona sahip. Daha ziyadesiyle bir üvertür denemesi ve hatta bir ağıt ( requiem ).Jansen diğer çalışmasında olduğu gibi bizi yine geçmişin tozlu sayfaları arasında puslu ve karanlık bir yolculuğa...

Tomasz Bednarczyk. Painting Sky Together. Room40. 2009

Günümüzde minimal elektronik müziğe ilişkin üzerine eğilinmesi gereken çarpık yorumlardan birinin; bu yelpazede kendine yer bulan çalışmaların yapıbozuma açık, tek yönlü ve yapay bir kurgusallık alanında yarattıkları öte-gerçeklik dünyasının müzikal yansımalarının; sıklıkla hislerimize dokunmaktan uzak, kimliksiz ve derinliksiz olduklarına ait katı düşünce tarzı olduğunu düşünüyorum. Olağandır ki sevgilimiz başını omuzlarımıza yasladığında dur sana laptopumdan nefis bir Fennesz parçası dinleteceğim demek ilişkinin sadece o anını değil geleceğini de riske atabilir. Ancak müzik olgusunun özünde yer alan “ses” kavramı üzerine odaklanan çok yönlü ve sorgulayıcı bakış açılarının da bizlere keşfedilmemiş tazelikler sunabileceğini es geçmemek gerekir. Sanırım böyle olmasaydı minimal(ist) / deneysel elektronik...

SND. Atavism. Raster Noton. 2009

Mat Steel ve Mark Fell, SND adıyla on yılı aşkın bir süredir müzik üreten bir ikili. Deneysel / minimal elektronik müziğin kavramsal tarihinin dönemeçlerinde kendine okkalı bir yer edinmiş olan Mille Plateux etiketinden yayınladıkları çalışmalarla hafızalarımıza kazınan ikili, daha sonra sıklıkla glitch ve post dijital gibi başlıklarla anımsanan üretim havuzuna bol miktarda kalburaltı malzeme sokulmasından duydukları rahatsızlık nedeniyle başka sulara yelken açarak tekil üretimlere, özel projelere ve çeşitli enstalasyon çalışmalarına yönelmişler.Adını felsefeci Deleuze ve Guattari’nin “A Thousand Plateaus - Bin Yayla” isimli çalışmasından alan ve 90’ların ortasında dijital - minimalist elektronik müziğin derinlikli bir sinir ucu kıvamına gelen Achim Szepanski’nin...

Erik Levander. Kondens. Rumraket. 2008

Hello, my name is Erik. I'm from Sweden. Sometimes I make music. Kendini böylesi sıradan bir tanımlamanın içine konumlayan ama müziğiyle sıradışı bir kulvarı adımlayan İsveçli Erik Levander 81 doğumlu. My Bloody Valentine, Sonic Youth ve Red House Painters gibi grupların müziği içinde beslendiği yıllarda klasik klarnet eğitimi alan Levander, aynı zamanda piyano ve gitar konusunda da mahir ellere sahip. Aynı eller Marilyn Manson / Trent Reznor karışımı bir vesikaya sahip Levander’in mimari eğitimini de üstlenmiş durumda. Ve kendisinden bir cümle daha : Yes, I’m an architect, now.Rumraket etiketiyle 2008’de yayınlanan Kondens Levander’in Tonad sonrası çıkardığı ikinci albüm. Yaklaşık dört...

Portecho. Studio Plastico. Elec-Trip.2009

Sanıyorum giriş cümlelerimin albümü ilk defa nasıl bir ortamda dinlediğime ilişkin yaşadığım farklı deneyime ait olması gerekiyor. Saat geceyarısını geçmiş olmasına ve eşim yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde ayakta zor durmasına rağmen, uyumamak konusunda anlamsız bir ısrarın içine bürünen 3 yaşındaki kızımı en sonunda “haydi gel, beraber müzik dinleyelim, olur mu?” diyerek kandırdım. Özel bir Barış Manço hayranı olan kızıma daha önce yabancı müzikler dinletmeye çalıştığımda, “bu senin müziğin, bana Dönence aç!” yorumları ile karşılaştığımdan, en azından bu defa ikimizin de keyif alma ihtimali olacağını düşündüğüm Portecho’nun Studio Plastico’su ile kandırmaya çalıştım kendisini. Yatağa uzandık, kulaklığın br ucu onda, bir...

Giuseppe Ielasi. Aix.12k.2009

Giuseppe Ielasi uzunca zamandır bilip, çalışmalarını takip etmeye çalıştığım bir isim olsa da; 2009 yılı başında 12k etiketiyle yayınlanan Aix’e değin yaptığı albümleri yeterince derinlemesine dinlemediğimi de itiraf etmeliyim. Son haftalarda defalarca baştan sona farklı hislerle kulak kabarttığım bu son çalışması, beni aynı zamanda Ielasi’nin geçmiş albümlerini de tekrar bir süzgeçten geçirmem konusunda itekleyici oldu. Avant-garde ahalinin önemli bir temsilcisi olan Ielasi’nin kurucusu olduğu Fringes etiketinden albüm yayınlayanlar arasında Alvin Curran, Radu Malfatti, Brandon Labelle, Eric La Casa ve Eliane Radigue gibi isimlerin olması; Ielasi için hatırı sayılır bir referans listesi oluştursa da Ielasi’nin dünyasına giden algı kapılarımı ardına kadar...

September Collective.All The Birds Were Anarchists.Mosz.2007

September Collective’in ismiyle de dikkat çeken albümlerini dinlemeye başladığımda kim olduklarına ilişkin en ufak bir bilgim yoktu. Hatırladığım kadarıyla albümle ilk temasımı tetikleyen, çalışmayı 2007 yılında kendi kataloğundan yayınlayan Mosz etiketine eski zamanlardan bu yana duyduğum karşılıksız ilgiydi. Daha sonra kimdir, nedir diye bakarken şimdi sıralayacağım üç isimle karşılaşınca albüme ilişkin müzikal beklenti çıtamı biraz yükseklere set ettim elbette. Dile kolay Barbara Morgenstern olacak, Stefan Schneider yanına gelecek; yetmeyecek bir de Polonyalı Paul Wirkus üçüncü eleman olması için kandırılacak; sonra da September Collective olunacak, bravo. Barbara Morgenstern malumunuz Monika Enterprise, Leaf gibi etiketlerle fazlasıyla haşır neşir; naif / melodik elektronika soslu...